@@@@@@@@@@@
“Raif Cilasun”un romanından uyarlanan “Bir Annenin feryadı” isimli sinema filmi, “Attila Gökbörü” tarafından çekildi.
Önce iki durumu belirtmeliyim.
Romanlardan sinemaya uyarlanan filmler genelde bağlayıcı ve sıkıntılı olur.
“Estetik, akıcılık ve kurgu” yönünden eleştirilecek çok yönleri olabilir.
İkincisi, sol kesimin bakış açısıdır.
Bu kesim, sinemanın, tiyatronun, sanatın ve müziğin kendi tekellerinde olduğuna inanırlar.
“Muhafazakâr Anadolu insanları,” bu sanat dallarından anlamadıklarını savunurlar.
Bu bağlamda, ne yaparsak yapalım hiç birini benimsemezler ve onaylamazlar.
Gerçi, bizim böyle bir beklentimiz de yok.
Ancak,
Sürekli taciz etmeleri ve küçümsemeleri insan sabrını zorluyor.
Sinemada ve diğer alanlarda; “maneviyattan ve ahlaktan” bahseden bir içerik olduğunda hemen suçlayacakları unsur bellidir; “din istismarı ” şekline tahriklere koyulu veriyorlar.
@@@@@@@@@@@@
Filme gelince, o kadar çok “mesajlar” üst üstüne verilmek istenmiş ki insan, bunları derleyip toparlamada zorlanıyor.
Anlaşılan romana bağlı kalma ilkesi öne çıkmış.
7-8 bölümde verilecek olayların hepsini bir bölüme sığdırmaya kalkışmak, konunun inandırıcılığına gölge düşürmüş.
Olaylar çok hızlı gelişiyor.
İşin duygusallık ve psikolojik boyutuna odaklanmadan hemen başka bir olaya geçiliyor.
İnançla ilgili insanın ruh yapısı, derinlemesine olayların etkisi altındadır.
İnsani kolay kolay inançlarından özellikle dininden dönmez.
Hiç bir insan, birden din değiştirmez.
Bir ezan sesinden, bir cami görüntüsünden etkilenip hemen Müslüman da olmaz.
Bunun için “süreç” gerekli.
Bu süreçleri yaşarken ciddi anlamda sancılar ve travmalar yaşanır.
Bu durumun derinlemesine verilmesi gerekir.
Yeşilçam sinemasının klasik tesadüfî olayları, basit bir olaydan Paris’e gitmek zorunda kalması, hemen bir kadınla tanışması, eğlence mekânlarına takılması gibi olaylar artık sıradanlaşmış olaylardır.
Slogana dayalı hamasi diyaloglar artık çok gerilerde kaldı.
Günümüz sinema dilinde bunlar pek kullanılmıyor.
Öylesine hızlı gelişmeler karşısında oyuncular bile, karakterlerine odaklanamamışlar…
@@@@@@@@@@@
İyi niyetle ve samimi bir gayretle ortaya bir eser çıkmış.
Hiçbir masraftan kaçınılmamış.
Hele hele “Elif filmin,” özellilikle “Ali Osman Emirosman” Beyin sinemaya katkıları göz önünde bulundurduğumuzda sahiplenmemiz gereken bir film olduğunu söylemeliyiz.
Artsıyla eksiğiyle bizin sinemamız, bizim yaşam tarzımız.
Bugün böyle olur, yarın daha iyisi olur.
Sinema sanatı kolay kolay oluşmuyor.
Her ne olursa olsun sinemada ve diğer sanat dallarında varlığımızı ortaya koymak zorundayız.
Buna mecburuz.
Çünkü,
“Çağımız görsel ve iletişim çağı…”
Her şeye rağmen, “Bize ait bir film…”