SORU ve CEVAPLAR
Evlilik sadece AŞK değildir.Evlilik Ev arkadaşlığı değildir.Evlilik;İki ayrı kökün birleşmesidir.Evlilik;Bir santtır.Güzel görebilme, güzel düşünebilme,eşini anlaya bilmek kendini anlatabilmektir.Evlilik hayatı paylaşma sanatıdır.Özlenilen huzur ve mutluluklar, Aşklar, Sevgiler,Hüzünler.Evlilik; hayatın her anında yanında birbirinin yanında olmaktır.Feda etmekten mutluluk duyarsanız EVLİSİNİZDİR.
1 - Hocam, insanlar niçin evlenir?
Evlenmek; bedensel, ruhsal ve toplumsal bir ihtiyaçtır. Aynı zamanda dini bir görevdir. Evliliğin temelinde “yalnızlıktan kurtulma” içgüdüsü vardır. Bu ihtiyacın temelinde ki esas duygu budur.
Çünkü kadın ve erkek bekâr hayatında birçok duygulardan mahrum yaşar. Evlenerek kendinde olmayan duyguları karşı cinste bulmak suretliyle ”ikinin günü” oluşturur.
İnsanlar üç amaç için evlenirler.
Birincisi, “aile” olabilmek.
İkincisi, “neslin devamını” sürdürebilmek.
Üçüncüsü de “mutlu olabilmek” için.
Bunların haricindeki “cinsel arzu” gibi istekler,”amaç” değil birer “araçtırlar.”
2 - Evlenmeden insanlar yaşayamaz mı?
Yaşamasına yaşarlar ama pek çok duygulardan mahrum kalarak yaşarlar.
Çünkü, evlilik insan yaratılışının gereğidir. İnsan için genetik bir ihtiyaç olan evlilik, kişinin fiziksel ve ruhsal ihtiyaçlarını giderme ile birlikte neslin devamı, hayatın paylaşılması ve aile birliğinin oluşması gibi faktörlerle toplum düzeninin dengesini sağlamaktadır.
Bu yönüyle evlilik müessesesi, “insanlığın ve toplumun Sigortası” dır diyebiliriz.
3 - Eş seçiminde nelere dikkat etmek gerekiyor?
Kadın ve erkek için “eş seçimi” insan hayatının en önemli dönüm noktasıdır.
Eş seçimi kişiden kişiye, yöreden yöreye, kültürden kültüre ve inançtan inanca değişiklikler gösterse de genel bakış açısıyla değerlendirdiğimizde pek çok alanda, “ortak paydaları” olanların evlilikleri daha uzun ömürlü ve sağlıklı olduğunu söyleyebiliriz.
Bu bağlamda kişi evlenme eylemine geçmeden önce; “evliliği gündemine alması,” duygusal olgunlukla birlikte, vasat bir ekonomik seviyeye geldikten sonra “eş seçimi” sürecine girmelidir.
Burada önemli olan olumlu ile olumsuzluklar arasında “güvenilir bir kişiliğe” sahip olmasıdır. Bu nedenle mükemmel eş arayan hiçbir zaman bu aradığını bulamaz. Çünkü “mükemmel eş olmaz, münasip eş olur.”
4 - Evlilik neden kutsaldır?
Bir kadın, bir erkek, birbirinden habersiz yıllarca ayrı ortamlarda, ayrı ailelerde, ayrı kültürlerde büyüyüp evlenme yaşına geliyor, sonra da bir şekilde tanışıp evleniyorlar.
Evlilik öncesinde anne-baba bir iken, evlilikle birlikte nasıl ikileşiyor?
Evlilikle birlikte oluşan bu “değişimin gücü” nereden geliyor?
İnsan hayatındaki bu değişimin izahını nasıl açıklanabilir?
Bir “evet” ile insan hayatını değiştiren “evlilik müessesesinin gücü” nereden geliyor?
Bu soruların cevapları derinlemesine düşünülüp araştırıldığında, evlilik müessesesinin nasıl bir kurum olduğu ortaya çıkacaktır.
Kısaca evlilik, yalnız görünen yönüyle değil, görünmeyen yönüyle özellikle de “kutsal yönüyle,” araştırılması gereken çok önemli bir kurumdur.
5 - Kadın ve erkeğin rolleri nelerdir?
Her varlık, yaratılış amacı doğrultusunda hareket eder.
Buna bir örnek verecek olursak aslan, aslan gibi hareket eder. Koyun, koyun gibi davranışlar sergiler.
Aslana koyun hareketleri yaptırmaya kalkarsanız aslana zulüm etmiş olursunuz. Aynı şekilde koyuna da aslan gibi davranmasını isterseniz ona da zulmetmiş olursunuz.
Bundan şu sonucu ortaya çıkarıyoruz, her varlık yapısının gereği hangi rol ona verilmişse onu yaşaması gerekir. Yanı kadın, kadın gibi yaşamalı, erkek de erkek gibi yaşamalı.
Bu roller değişirse “toplumun sosyal dengesi” bozulur. Bunun sonucunda da kadın erkek arasında “haksızlıklar ve çatışmalar” kaçınılmaz olur.
6 - İnsan kendini evlenmeye ne zaman hazır hisseder?
Evlilikte önemli duyguların başında, “uyum ve paylaşma” gelir. Bunun için de evlenecek eşlerin, sorumluluklarını yerine getirebilecek olgunluğa ulaşmaları gerekir.
Bir birey, çevresinde aile ortamında ve toplum içerisinde yanlış ve doğruları ayırt edebilecek kıvama geldiğinde, sosyal ve duygusal olgunluktan söz edebiliriz.
Daha sonra “şahsiyet,” ”kimlin,” “inanç” gibi ergenlik çağının getirdiği “kronolojik olgunluk” ve “kültürel olgunluklar” sıralanabilir.
Bu olgunlukları daha da çoğaltabiliriz. Sosyal ve duygusal olgunluğa ulaşanlar, zaten birçok olgunlukları da bünyelerinde barındırıyor demektir.
Bunların içerisinde, önemli bir olgunluk daha vardır ki, evlenecek herkesi çok yakından ilgilendirmektedir. Bu olgunluk da, “ekonomik olgunluk” tur. Ailesini geçindirebilecek bir seviyeye gelmeden evlenmeye kalkışanlar, hem kendinin hem de eşi olacak insanın hayatı üzerinde kumar oynamaya kalkışmış olur.
7 - Eşler evlenmeden önce birbirlerini araştırmak durumunda mıdır,
araştırınca her şey ortaya çıkıyor mu?
Yaşadığımız çağın adı “Bilgi çağı” olduğuna göre, her ferdin genel konularda ve asgari ölçülerde bilinçli olma mecburiyeti vardır. Özellikle, evlilik gibi hayatî konularda, bilinçli olmak daha da önem arz ediyor.
Bireyin kişiliği, karakteri ve kimliği aile ocağında oluştuğundan, “ailenin araştırılması olmazsa olmazlar arasında yer almalı.” Araştırmanın ve bilgilenmenin çeşitli yolları olmakla birlikte etkili olan yollardan biri de “çevrenin bakış açısıdır.”
Evlilikte kabul edilmesi gereken çok önemli bir kural vardır. Yukarda değindik bu kurala. Eş seçerken dört dörtlük, mükemmel bir eş hiçbir zaman bulunamaz. “Mükemmel eş” arama ayrı, “münasip eş” arama ayrı şeydir. Mevlâna Hazretleri’nin dediği gibi: “Kusursuz dost arayan, dostsuz kalır.”
Araştırma bir “tedbirdir.” Her şeyin ortaya çıkması, her şeyi en ince detayına verinceye kadar öğrenilmesi mümkün değildir.
“İnsan denen varlık meçhul bir varlıktır.” Öyle zannedildiği gibi kolay anlaşılmaz. Ancak, İnsan tedbir almakla mükelleftir. “Sonuçları tayın eden Yüce Yaratan” dır.
8 – Günümüzde ”ruh ikizim” diye bir kavram var,
gerçekte her insanın bir ruh ikizi var mıdır?
Her insan ayrı bir varlıktır, ayrı karakteri ve ruhu vardır. Hiçbir insan birbirinin aynı değildir. Fiziksel görünüm olarak ne kadar benzese bile çoğu alanlarda benzemezler. Ruhsal alanda ise hiç benzemezler.
Ancak insanların “ortak benzerlikleri vardır.” Bu ortak paydalar sayesinde bir birleriyle uyum sağlar ve anlaşırlar.
Ruhların ikiz olması insan fıtratına aykırı bir kavramdır. Benzer yönleri olabilir ama ikiz olması mümkün değildir.
9 - Sağlam bir evliliğin temeli neler üzerine kurulur?
Evlenecek çiftler, kuracakları yuvanın bütün alternatiflerini önceden araştırıp öğrenmek zorundadırlar. Duygusallıkla birlikte mantığı da öne çıkararak geleceğe yönelik “yaşam koşullarını” da araştırıp öğrenmek zorundadırlar. Bununla beraber evlilik bilinci yanında deneyimli insanların tecrübelerinden de yararlanmak gerekir.
Tüm çaba ve tedbirlerinize rağmen, arzuladığınız evlilik gerçeklemeyebilir. Eşinizle paylaştığınız hayat, size zindan olabilir. Bu insanın elinde olan bir şey değildir. Çünkü her insanın bir “kader çizgisi” vardır. O da onun imtihanıdır.
Böyle bir durumun gerçekleştiğini varsayacak olursak, burada en büyük teselli, önceden alınmış tedbirler olacaktır. “Keşke şöyle yapsaydım.” deme suçluluğunuz olmayacaktır.
10 - Evlenirken kişiler birbirlerinden ne bekliyorlar,
bol bol vaatler veriliyor mu?
Bu soru çağımız insanının önemli sorunlarından biridir. Çünkü yeni kuşak hayattan ve gelecekten çok beklentileri vardır. Hem de hiçbir bedel ödemeden beklenti içine giriyorlar. Beklentilerini elde edemeyince de “isyan edip baş kaldırıyorlar.”
Evlilik öncesinde eş adayları birbirlerini elde edebilmek için “maske takarak” hayali vaatler içerisinde olabiliyorlar. Gerçek kişilik ve kimlikleri evlilik sonrasında ortaya çıkıyor.
Eş adayları birbirlerinden “sevgi ve içtenlik” yerine, “hayali beklenti” içerisinde olmaları evliliği ve hayatı zorlaştırıyor.
11 - Evliliklerde bir “denge” var mıdır varsa nasıl sağlanır?
“Evlilik bir denge oyunudur.” Nasıl ki kainatta bulunan her zerre bir denge üzerinde kurulmuşsa, evlilik hayatı da bir denge üzerinde kurulmalı. Evlilik hayatındaki “denge kavramı” çok özel olduğundan, bu kavram üzerinde önemle durmalı.
Kendi anne-babanızla birlikte, eşinizin anne- babası da sizin anne-babanız oldu. Bir anne bir baba varken, evlilikle birlikte iki anne iki babanız oldu. Tabi bu arada bir sürü akrabalarınızın olduğunu da unutmayın.
Şimdi bunları idare etmek ve dengeleri sağlamak için “orta yolu” bulmak zorundasınız. Kendi anne-babanıza biraz fazla ilgi gösterseniz eşiniz kapris yapacak. Eşinizin anne -babasına biraz fazla yakınlık gösterseniz, bu sefer de anne-babanız alınacak. Gelin de çıkın işin içinden. İki arada bir deredesiniz.
İşte bu durumda, her iki tarafı idare etmek özel bir beceri istiyor. Amacınız mutlu olmak olduğuna göre, bilinçli ve sabırlı davranarak dostlarınız arasında dengeleri sağlamak zorundasınız.
12 - Birde kıskançlık durumları söz konusu, kendine “özgüveni” olmayan iradesi
zayıf kişiler mi daha çok kıskanç oluyorlar, bunun bir dozu var mıdır, bu bir
hastalık mıdır?
Kıskançlık, aşağı yukarı her insanda var olan bir duygudur. Kıskançlık, ne kadar zararlıysa, kıskanç olmama hali de o nispette zararlı ve tehlikelidir. Tıpkı, keskin bir bıçak gibi. Bıçağı yararlı amaçlar için kullanırsanız faydalanırsınız. Kötü emellerimiz için kullanırsanız, hem kendimize hem de çevremize zarar verirsiniz. “özgüvenle” ilgisi yoktur.
Bıçak dediğimiz alet, patates soymaya yaradığı gibi adam da öldürebilir. Aynı şekilde kıskançlık duygusu, bıçak gibi yararlı ve zararlı olabilmektedir.
13 - Eşler arasında kadın erkek üstünlüğü var mıdır,”ben” egosu ne
zaman devreye giriyor, eşler neden birbirlerine üstünlük sağlamak
isterler?
Her insanın doğasında “benmerkezcilik” vardır. Benmerkezciliğin kaynağı ise, “üstünlük kompleksi” dir. Bu komplekse sahip insanlar, herkesi kendilerine bağımlı yapmak ister, hep başkalarının yanlışları üzerinde yoğunlaşırlar. Şüpheci ve karamsardırlar. İsteklerini yerine getirebilmek için baskı ve zorlamayı kendilerine ilke edinirler.
Gerçekte olması gereken durum, eşler arasında “ben” yerine “biz” anlayışının hâkim olmasıdır. Kadın veya erkeğin birbirlerine karşı bencil davranmaları, farklılıklarından yararlanarak üstünlük kurmaya çalışmaları durumunda, önce eşlerin birbirlerine karşı olan “güvenleri” sarsılır. Daha sonra da “senlik” ve “benlik” kavgası içine girerek ezelî bir rakip gibi, birbirleriyle “çatışmaya” başlarlar.
14 - Evlilikte sizin gözlemlerinize göre en tehlikeli davranış ve sözler
nelerdir?
Karı-koca ilişkilerinde en tehlikeli davranışların başında ”iletişimsizlik” geliyor. İletişim becerisi olan ve bu sihirli kelimenin içeriğini kavrayan bütün sorunların üstesinden gelebilir.
15 - Monotonluk evliliği öldürüyor mu, monoton süren bir evlilik nasıl
hareketlendirilir bunun için çiftler neler yapabilirler?
İletişimsizliğin bir başka adı da “monotonluk” tur. Monotonluk teriminin karşılığı sürekli tekrarlanan sıkıcı davranışlar ve durumlardır. İnsan metabolizması devamlı hareket ister. Aile içi iletişim monolog değil diyalog olmalıdır. İletişim karşılıklı yani iki yönlü olmalıdır. Karşılıklı iletişim karşılıklı “etkileşime” yol açar.
Bu hareket, hem fiziksel hem ruhsal yönden bünyeyi yeniler ve arayışlara sevk eder. Bu hareketi sağlayamayan bir zaman sonra sıkılır ve sıkıntıdan bunalımlara düşer. Dolayesiyle evlilik hayatı da çıkmaza girer. Monotonluktan kurtulmanın yolu, “farklılıkları ve yenilikleri” hayata geçirmektir.
16 - Eşler arasında “İletişim bozukluğu” beraberinde ne gibi sorunlar
getiriyor?
Yukarıdaki soruda belirttik. Geçimsizliğin temel nedeni “iletişimsizliktir.” İletişim kültürü başlı başına bir sanattır. Bu sanatı herkes öğrenmek zorunda. Bununla ilgili gayreti olmayan ve iletişimi önemsemeyen sorunlardan kurtulamaz.
İletişim sadece konuşmak değildir, aynı zamanda; Neyi, Ne zaman, Nerede, Nasıl, söyleyeceğini bilmektir. İletişimde ne söyleyeceğimizi bilmek, bunu ne zaman söylemenin daha uygun olacağına, nerede söylemenin doğru olduğuna karar vermek önemli. Bu nedenle Önce“anlamaya” çalışmak, sonra “anlaşılmaya” çalışmak gerekir.
Çiftler arasında iletişimsizlik baş gösterdiyse, bastırılmış ve sindirilmiş duygular bir zaman sonra patlamaya yol açar. Bunun sonucunda da huzursuzluk ve geçimsizlik çiftler, “boşanma noktasına” gelirler.
17 - Mutsuz bir evliğin kurtarıcısı çocuklar mıdır, çocuklar için mutsuz
bir evliliği devam ettirmek akıllıca bir olay mıdır, bu hem çocuklara
hem evliliğe daha fazla zarar vermez mi?
Bu konuyla ilgili eş seçiminden evlilik süreci boyunca bütün tedbirler ve ön hazırlıkların yapılması gerekiyor. Maalesef evlilik öncesinde eş adayları birbirlerine karşı güzel yönlerine gösterdiklerinden, açıkçası birbirlerine rol yaptıklarından “gerçek kimliklerini” ortaya koymuyorlar.
Daha sonraki süreçlerde “kişiliklerin çatışmasında” uyumsuzluklar baş gösterdiğinde istenmeyen davranışlar kaçınılmaz oluyor. İşin içine bir de çocuk girince evlilik hayatı “kör düğüme“ dönüyor. Buna katlanmak gerçekten zor bir hayat… Katlanmamak da “vicdan azabına” yol açıyor.
Bütün şartları sonuna kadar zorlanmak ve evliliği kurtarabilmek için bütün yollar denenmelidir. Bu durum için buradan “hüküm kestirmek” insanı bir davranış biçimi değildir. Ayrılmak veya ayrılmamak konusunu “kendi iradelerine” bırakmak en doğrusu…
18 - Son yıllarda bildiğiniz üzere boşanmalarda ciddi bir artış var, sizce
bunun başlıca nedenleri nelerdir?
Günümüzdeki boşanmaların pek çok nedeni vardır. Birkaç tanesini sıralayabiliriz.
1 – İletişimsizlik.
2 – Kişiliklerin ve huyların uyuşmaması.
3 – Günümüz insanının sınırsız beklentileri.
4 – Eşlerin sabırsız ve tahammülsüz olmaları.
5 – Erkeğin ani öfkelenmesi, kadının da inatlaşması.
6 – Ekonomik sorunlar.
7 - Lüks yaşa arzusu.
8 - Kadın ve erkeğin rollerinin değişmesi.
9 - Kaynana sorunu.
10 – Cinsel sorunlar…
19 – “Ataerkil” ve “modern” bir aile yapısı kavramı nelerdir?
“Ataerkil aile” ortamında “birlik ve bütünlük” vardı. “Modern aile” ortamında “yalnızlık” vardır.
Türk ailesinin geldiği bu noktada ne ataerkil bir aile yapısı, ne de modern bir aile yapısı vardır? İkisini de yaşayamayan ve var olanı da kaybetmeye mahkûm olan “karma bir aile” yapımız var. Bu aile ortamı içinde her geçen gün aile değerlerimizi ve yaşam tarzlarımızı kaybediyoruz.
Şu anda Türkiye’nin en ciddi sorunu budur. Kimse bunun farkında değil (!..) Bununla ilgili tedbirler alınmadığında gelecekte “çok ciddi toplumsal sorunlar” yaşayabiliriz.
20 - Biliyorsunuz bizim ülkemizde “yuvayı dişi kuş yapar” denir, tüm
fedakârlığı, özveriyi, sorumluluğu kadınlar mı yüklenmeli? Evliliği
sürmesinde kadınlar mı daha verici olmalıdır? Kadının ve Erkeğin
görevleri nelerdir?
Bu çok kapsamlı bir soru, kısaca değinecek olursak; Yuvayı ayakta tutan da yıkan da “kadın” dır. Bizim tarihimizden ve kültürümüzden gelen yaşam tarzımız, kadın ve erkeğin görevlerini belirlenmiştir. Kadın ve erkek bu görevleri kendi doğallığı içerisinde yaptıklarında aslı sorumluluklarını yerine getirmiş olurlar.
Yukarda da değindiğimiz gibi “modern yaşam” tarzında, kadın ve erkeğin rolleri değiştiğinden “toplumsal dengeler” bozuldu. Kadınlar erkekleşmeye, erkekler de kadınlaşmaya yöneldiklerinden “huzursuzlukların ve düzensizliklerin” ardı arkası kesilmiyor.
21 - Tartışmalar, kavgalar evliliğin olmazsa olmazlarından mıdır, yani
“tuzu biberi” midir?
Hayatın her safhasında “kavga” vardır. Gerçekte zorluklar ve kavgalar insan yaşantısının doğal bir parçasıdır, ancak bunların “üstesinden gelebilmek,” uygun yöntemler kullanarak kavgaları sorun haline getirmeden çözüm yolları bulmak önemli.
Kavgaların uzun sürmesi elbette endişe vericidir. Tartışma sırasında sesi fazla yükseltmek, aşağılayıcı sözler sarf etmek, birbirlerinin kişiliklerine saldırmak tehlikeli ve zararlıdır.
Ancak karı kocanın herhangi bir konuda anlaşmazlığa düşmesinden sonra olayı tatlıya bağlamaları,”evliliği güçlendirir” düşüncesi de doğru bir tespittir.
22 - Ülkemizde, evlilik öncesi ve sonrası ile ilgili eğitimler, seminerler ve
terapiler çiftlere veriliyor mu, yani Evliliğin eğiti mi var mı?
Maalesef, böylesine önemli, böylesine hayati önem taşıyan, çok ciddi bir kurumla ilgili bir eğitim sistemimiz yoktur. Var olanlar da kişisel bazda kültürel etkinliklerdir.
En basit bir mutfak robotu aldığımızda nasıl ve ne şekilde kullanılacağını araştırıp öğreniyoruz. Oysa toplumun temelini oluşturan “evlilik kurumunu,” karı-koca ilişkilerini, çocuk eğitimini ve geçimle ilgili konuları aynı hassasiyetle araştırmıyoruz.
Gerçi ülkemizde evlilikle ilgili ciddi anlamda herhangi bir okul veya kurs yok ama; kitaplar, uzmanlar, seminerler, ajanslar ve daha başka kaynaklar var. İstedikten sonra kişisel gayretlerle öğrenme imkânını herkes bulunabilir.
23 - Hocam son olarak evlilik, “AŞK” ı öldürüyor mu?
Önce “aşk” kavramından ne kastediliyor buna bakmak lâzım. Ülkemizde birçok kavram birbirine karıştığı gibi, duygular da karışmış durumdadır. Evlenmeye niyetlenen kadın ve erkekler birbirlerine karşı olan duygularını belirlemede çoğu zaman yanılmaktadırlar.
Duygularını nereye oturtacaklarını bilememektedirler. Neyin “aşk,” neyin “sevgi” ve neyin de “arzu “ olduğunu düşünememektedirler. Her ilgiyi ve her duyguyu aşk kelimesiyle ifade etmektedirler.
Bu bağlamda biz “aşk” yerine “sevgi” sözcüğüne kullansak daha iyi ederiz. Çünkü sevgisiz hayat olamaz. ”Evlenince sevgi bitiyor mu diye sorarsak” daha inandırıcı olur?
Bir çiçek aldığınızı düşünün; eğer o çiçeğe su vermezseniz, toprağını karıştırmazsanız, gübresini vermezseniz, o çiçek ölür. Evlilik de aynı şekildedir. Emek verirseniz, bununla ilgili çalışır ve düşünürseniz, karşılığını alırsınız.
“Ne yaparsak yapalım, ilişki zamanla eskiyor” sözü doğrudur. Evlilikteki sevgi de tıpkı çiçek gibi beslenirse devam eder, beslenmez kendi haline bırakılırsa zaman içinde ya ölür veyahut da kuru kuru bir ilişkiye döner.