*********** 0 ***********
Görünürde ki kalabalık yığınlar, bizleri umutlandırıyor.
Cuma günleri camiler dolup taşıyor,
Kandillerde mesajlar havada uçuşuyor,
Umreye gidenler devamlı çoğalıyor,
Söylemlere bakıldığında insanımız dindarlığı savunuyor, ama işin “ibadet bölümü” ise öyle değil…
Dindar görünen insanların büyük bir çoğunluğu, “helal-haram” ikileminde bir istikametleri yok.
Çağımızın Müslüman’ı; “Haram olan eğlencesini” yapıyor.
“Hak-hukuk” kavramına yeterince riayet etmiyor.
“Tesettür” kavramı modaya dönüşmüş.
“Faiz, adeta meşru” hale gelmiş.
“Lüks yaşama,” bir yaşam tarzı olmuş.
“Hem Allah, hem yallah,” ikisi bir arada gidiyor…
İnsanımız dindarlığı bırakmıyor, ama “haram olan hayatı” da alabildiğine yaşıyor.
*********** 0 ***********
Bu işte bir yanlışlık var.
Okullar çoğalıyor,
İmkânlar genişliyor,
Seminerler,
Konferanslar,
Sempozyumlar,
Kurultaylar,
Paneller,
Televizyonlar,
Cemaatler,
Kur’an kursları,
İmam-Hatipler,
Her türlü görselliklerin ve dijital ortamların hepsi var...
“İleri teknolojinin” her imkânı kullanılıyor ama dindar insanlar çoğalmıyor.
Var olanlar da azalıyor.
*********** 0 ***********
Elbette ileri teknolojinin bunda payı vardır.
Bu “dijital dünyaya” karşı koyabilecek; ne eğitim sistemimiz, ne de din eğitimi planımız var?
Özellikle “ahlak eğitimin” de büyük zafiyetler yaşanıyor.
Oysa dindarlığa giden yolun ahlak eğitiminden geçtiğini hep savunuyoruz.
Hz. Peygamberimizin (sav); “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” sözünün ne kadar önemli olduğunu yeterince kavrayamamışız.
Dikkat edilirse Yüce Peygamberimiz; “Ben dini tamamlamak için gönderildim” demiyor, “ahlakı tamamlamak için gönderildim” diyor.
Bütün metotların başında bu düstur geliyor.
Dini anlatan hoca efendiler(!..),
Hamasi nutukları,
İnsanları cehennemle korkutmaları,
Menkıbeleri,
Kaşlarını çatarak parmak sallamaları dini sevdirmiyor, bilakis uzaklaştırıyor.
Bu güne kadar yapıla gelen “eski klasik metotlar,” artıkyeniden ele alınmalı ve sorgulanmalı.
*********** 0 ***********
Dünya hızlı bir şekilde “değişiyor,” “gelişiyor” ve de “dönüşüyor.”
Aynı şekilde insanlar da değişiyor, gelişiyor ve de dönüşüyor.
Buna göre din eğitimin de yeni bir “dil,” yeni bir “metot” gerekli.
Başta Diyanet İşleri Başkanlığı olmak üzere,
İlahiyatçılar,
Eğitimciler,
Pedagoglar,
Sosyologlar,
Felsefeciler,
Araştırmacı yazar-çizerler bu konuyu ele almalı.
Yeni projeler,
Yeni metotlar,
Yeni yöntemler,
Yeni sistemler ortaya konmalı.
Bu sistemin içinde;
İnsan psikolojisi,
Teknoloji,
Pratik hayatın gerçekleri,
Diğer kültürel yapıları da içine alan, yeni bir anlayışa ve yeni bir uygulamaya ihtiyaç vardır.
Nasıl ve ne şekilde olacağı, “bir heyet halinde ortaya konmalı” ve kamuoyunda tartışılmalı.