Mustafa Kahraman Topaloğlu

Mustafa Kahraman Topaloğlu

mustafa@mtopaloglu.com
w
ww.mtopaloglu.com


Dünyanın Sonu mu Geliyor?..

Thursday, 13 April 2017 03:01
Published in Makaleler

Dünya çok hızlı bir şekilde yol almış gidiyor.
Eskiden 100 sene de bir olan değişiklikler, şimdi 2 senede 3 sene de bir oluyor.
Öylesine hızlı öylesine büyük ”değişimler ve dönüşünler” oluyor ki birine alışmadan öteki devreye giriyor.
Yeniliklerden, bilişimden ve teknolojik gelişmelerden adeta başımız döndü.
Freni patlamış bir kamyonun arkasına takıldık gidiyoruz.
Kimileri buna “küçük kıyamet alametleri” diyor, kimileri de ”büyük kıyamet alametleri” diyor.

Dünya Nereye Gidiyor?

Thursday, 09 March 2017 20:34
Published in Makaleler

Teknolojinin, rahatın ve konforun her çeşidini sınırsızca yaşıyoruz.

Bir tarafta ”felaket tellallığı” yapanlar, diğer tarafta “haline şükredenler…”

Günümüzde, “Sevaplarla-günahlar” birbirine karışmış durumda.

Herkes yaptıklarını haklı görebilmek için kendine göre bir kılıf uyduruyor.

İnsanların “karakteristik kimliği” değişmiş durumda.

Kim haklı, kim haksız belli değil?..

Dünya bir taraftan  “iklim değişiklikleriyle” kabuk değiştirirken bir taraftan da “savaşlarla sarsılıyor.”

Dostluğun yerini düşmanlıklar, çiçeklerin ve güzelliklerin yerini bombalar ve katliamlar almış.

Kimsenin kimseye “eyvallahı” yok.

Varsa yoksa “güç mücadelesi.”

Varsa yoksa “refah ve saltanat mücadelesi...”

Kadın Dediğin

Thursday, 12 January 2017 20:09
Published in Makaleler

• Kadın dediğin önce hatun, ondan sonra kadın olmalı.
• Kadın dediğin kocasına sadık, çocuklarına bağlı ve evine hâkim olmalı.
• Marifetlerini sadece seni elde ederken değil, seni elde tutarken de göstermeli.
• Kadın dediğin, sana yüreğiyle güvenmeli ve, inançlarıyla sarılmalı.
• Güzel giyinmeli ama hayatı giyim kuşam üstüne kurmamalı.
• Kadın dediğin haddini, seviyesini ve kadınlığını bilmeli
• Kadın dediğin ayıp nedir bilmeli ve haya duygusunu önemsemeli.
• Kadın dediğin aile terbiyesi, karakteri ve kişiliği olmalı
• Erkeğini evden soğutmamalı, bilakis erken eve getirtmesini bilmeli.
• Kendi ailesine davrandığı gibi senin ailene da aynı davranmalı.

Erkek Dediğin

Thursday, 10 November 2016 18:53
Published in Makaleler

Erkek dediğin, adam gibi adam olmalı.
Güvenir bir kişiliğe sahip olmalı ve sözünün eri olmalı. 
Merhametli ve adaletli olmalı.
İlgi gördüğünde ilgiyi, sevgi gördüğünde sevgi göstermesini bilmeli.
Sevdi mi adam gibi sevmeli.
Fiziğe dayalı cesaret değil, yüreğe dayalı cesareti olmalı.
Cüzdanı ile vicdanı arasında sıkışıp kalmamalı.
Sabretmesini bilmeli ve her şeye öfkelenmemeli.
Ana-babaya hürmet etmeyi, yaşayarak göstermeli.
Hiç kimsenin aklıyla ve duygularıyla oynamamalı.

Yalancılıktan Kurtulmak İsteyenler!..

Friday, 14 October 2016 03:20
Published in Makaleler

Yalancılık,” kişilik, kimlik ve ahlaki yönden” yanlış bir davranış biçimi olarak kabul ediliyor.

Bilimsel araştırmalara göre, yalana neden olan etkenler beş ana maddede toplanmaktadır.

 Bunlar:

      1- Aşağılık duygusu,

      2- Suçluluk duygusu,

      3- Saldırganlık duygusu,

      4- Kıskançlık duygusu,

      5- Toplumda yaygın hale gelmesi.

 Hangi nedenlerle olursa olsun, bütün yalanların temelinde “çıkarların kaybedilme korkusu” yatmaktadır.

 

Çileli Bir Hayat Hikayesi “Kalanadar Soğuğu”

Monday, 19 September 2016 04:05
Published in Makaleler

Uzun zamandır film eleştirmenliği yapmıyorum.
Oysa yazı hayatıma film eleştirmenliğiyle başlamıştım.
Daha sonra şartlar beni, “evlilik-aile ve karı-koca ilişkilerine” yöneltti.
Epey zamandır da, bir filmi baştan sona oturup izleme imkânım olmadı.
Ancak,
“Kalandar soğuğu filmi,” beni derinden etkiledi.
Bir Karadenizli olmam, eski bir sinema eleştirmeni olmam hasebiyle,
duygularımı ve düşüncelerimi yazıya dökme ihtiyacı duydum.

@@@@@@@@@@@

Her şeyden önce ”kalandar soğuğu” çok etkileyici ve gerçekçi bir film.
Çocukluğumda yaşadıklarımın çoğunu aynısıyla filimde gördüm.
Kendisi de Karadenizli olan,
Yönetmen Mustafa Kara, memleketimin çilesini,
Zorluğunu, hayat şartlarının acımasızlığını aynen yansıtmaya çalışmış.
“Umutla-umutsuzluk” arasında, hayata tutunmaya çalışan
bir ailenin dramını abartısız bir şekilde sinemaya yansıtmış.
Güney doğuda hayat zorluklarından dem vuranlar,
Gelsinler, Doğu Karadeniz’in köylerindeki hayat şartlarını görsünler.
Kim eziyet çekiyormuş, kim sefalet için imiş görsünler.
Filimde yaşananlar hayatın yalnız bir kesidi.
O acımasız hayatı bir sinema filminde değil, uzun bir dizide ancak verilebilir…

Bu Nasıl Bir “Akıl Tutulması”dır?

Monday, 25 July 2016 19:22
Published in Makaleler
Bir geyik, bir talihsizlik sonucunda gözünün tekini kaybeder.
Tek gözlü kalan geyik, düşmanlarından korunabilmek için kendine göre tedbirler alır.
Kör gözünün bulunduğu taraftan gelebilecek tehlikeleri göremediğinden deniz tarafındaki sarp kayaları kendine siper yaparak tenha bir yer bulur.
 Denizi de arkasına alarak güvencede olur.
Nasıl olsa, deniz tarafından her hangi bir tehlike gelmez, “Deniz beni korur” der.
 Kör gözünün bulunduğu taraf ta da sarp kayalar bulunduğundan,  “bu taraftan da düşman gelemez”diye düşünür.
Böylece, gören gözüyle karadan gelebilecek tehlikelerden kendini koruyabilecekti.
Bir gün sahilde, kürek çeken biri, sarp kayaların orada otlayan geyiği görür.
Hemen okunu çıkarır, nişanını alır ve geyiği oracıkta öldürüverir.
Geyik ölürken şunları söyler.
“Ne kötü bir talih bu? Beklediğim tehlike, karadan gelmedi, beni koruması için sırtımı döndüğüm denizden geldi” der.

Zıtlıklar ve Birlikte Yaşama Kültürü

Wednesday, 18 May 2016 17:10
Published in Makaleler
Dünya kurulduğundan beri “hak ile batılın çatışması” davam ediyor.
Bugün de bu çatışma vardır.
Bundan sonrada olacaktır.
“Karşıt olan şeyler” bir araya gelir ve uzlaşmaz olanlardan ”uyum” ortaya çıkar.
Her şey “çatışma sonucunda” meydana gelir.
“Beyazın” karşısında “siyah” olmazsa, beyazın kıymeti bilinmez.
“Gündüzün” karşısında ”gece” olmazsa, gündüzün varlığından haberimiz olmaz.
“Zenginliğin” karşısında “fakirlik” olmazsa, zenginliğin özlemi olmaz.
“İyiliğin” karşısında “kötülük” olmazsa, iyilik bilinmez.
Çünkü

Ahhh!.. Şu Erkekler Bir Ağlayabilseler!..

Tuesday, 15 March 2016 17:24
Published in Makaleler

Evet, erkekler içinden gelerek gönül rahatlığıyla bir ağlayabilseler, kadın-erkek ilişkileri daha insanı ve daha vicdanı olacağı muhakkak.
Ne yazık ki geleneksel kültürün etkisiyle “erkeklerin ağlama duygusu bastırılıyor ve sindiriliyor.”
Bastırılan ve sindirilen vicdanı duygular zaman içinde katılaşıyor ve şiddete dönüşerek olumsuzluklara yol açıyor.
Erkekler ağlayabilselerdi, başta şiddet olmak üzere kadınlara uyguladıkları birtakım olumsuzluklar asgariye inerdi.
Erkekler ağlamayı becerebilseler, şiddet kullanma, alkolizm tehlikesinden kısmen kurtulabilecek ve kendileriyle daha barışık yaşayabilecekler.

Gezi Parkı Olaylarının Sonuçları

Saturday, 20 February 2016 16:17
Published in Makaleler

On gün boyunca Türkiye’nin gündemini işgal eden milyonlarca zarara yol açan “Taksim Gezi Parkı olayları,” sıradan basit olaylar olmadığı meydanda…

Solun felsefesini” biliyoruz ama “Türkiye’deki solun mantığı”  gerçekten çok farklı ve acımasız.

İstemediği kişileri, kurumları ve iktidarları ortadan kaldırabilmek için “her yolu kendilerine mubah görebiliyorlar.”

Pire için yorganı, rahatlıkla yakabilen bir anlayış.

İnsanlar mağdur olmuş, kamu malı yok olmuş, ortalık yakılmış, yıkılmış hiç umurlarında değil.

Yeter ki istemediği kişiler veya idareciler yok olsunlar…

Cumhuriyet tarihi boyunca böyle bir nesil maalesef yetiştirildi.

Kendileri gibi düşünmeyen, kendileri gibi yaşamayan insanlara hayat hakkı tanımayan bir zihniyet…

Yalanı, iftirayı, hakareti ve tacizin her çeşidini yapmaktan çekinmeyen bir “insan (!..) topluluğu.”

Dünyada böyle bir sol anlayış yok ama bizde var…

HHH

“Taksim Gezi Parkı olayları” ile ilgili çok şeyler yazıldı, çizildi.

Bu olaylardan çıkan sonuçları şu şekilde sıralayabiliriz.

*- Her şeyden önce, sokak eylemlerinde zarar gören özel ve kamu kuruluşlarının zararlarıyla ilgili “yeni bir kanun çıkarılmalı.” Buna benzer halk eylemi yapan örgütlerden veya kişilerden çevreye verdikleri maddi zararlardan dolayı paraları tahsil edilmeli. Yalnız Taksim’deki Gezi Parkı’nın zararı 20 milyon civarındaymış. Ülke çapında yapılan zararlar da buna eklenince bu zararın büyüklüğünü varın siz düşünün. Bunu vatandaş niye çeksin?

*- Kısa zamanda bu kadar insanlar nasıl organize edilip sokağa döküldü. Bunu bütün yönleriyle araştırıp kamuoyuna açıklanması lazım. İnsanımız neden bu kadar çabuk gaza geliyor.

*- Sosyal medyada, basında, televizyonlarda bu kadar yalan haber üretip kitleleri sokağa dökenler hakkında bir işlem yapılmalı.

*- Artık günümüzde hiçbir şey gizli kapaklı olmuyor… Dolayısıyla başta hükümetler olmak üzere her şey açık ve net olmak zorunda.

* - Darbelere umut bağlayanlar, şimdi “halk eylemlerinden”  medet umar oldular.

Bunun bedelini iktidar değil halk ödüyor.

*- Yönetimi elinde bulunduran iktidar, bu ülkede azınlıkta dahi olsa başka insanların olduğunu da unutmamalı ve ona göre hareket etmeli.

*- Çağımızda kitle iletişimin yaygın olduğu bir dünyada artık hiçbir yönetim isteği gibi hareket edemez. İnsanlar uyandılar, bilinçlendiler ve her şeyin farkındalar. Bu açıdan “Adaletli olmaktan” başka çare yoktur.

*- Bu olaylardan umut bekleyenler hiç boşuna umutlanmasınlar. İktidarın başı ağırdı ama oyları da arttı.

*- CHP ve diğer yan kuruluşlar, “halk eylemi yaptık” diye boşuna sevinmesinler. Belki egolarını tatmin etmiş olabilirler ama çırpındıkça eriyorlar. Kuru kalabalıklar onları umutlandırmasın. Ne kadar haklı olurlarsa olsunlar, insanımız yakıp yıkan ve çevreye zarar veren zihniyete pirim vermez.

*- İktidar hep başkalarını suçlama yerine birde, kendi içinde “öz eleştiri” yapmalı. “Nerede hata yaptık” diyebilmeli ve kendini yeniden sorgulamalı.

*- Televizyonlarda, yazılı basında, eylemcileri masum göstermeye çalışanlar, yakılan, yıkılan onca kamu malının zararlarıyla ilgili neden bir savunma yapmazlar?

*- Bu eylemlere soyunanların ellerinde haklı gerekçelerin olabilmesi için polisi tahrik edip üzerlerine saldırtmayı bir metot olarak uyguluyorlar. Daha fazla olayların olması, hatta insanların ölmesi için her yolu deniyorlar.

*- Bir defa daha göstermiştir ki gerçekten Türkiye’nin çok büyük  “iç ve dış düşmanları” vardır. Bu olaylardan yararlanarak Türkiye’yi içerden bölebilmek için hemen anında seferber olabiliyorlar.

*- Taksim’deki ilk olayın başlangıcına baktığımızda her zaman olan olağan bir gösteriydi. Hiç gerek yokken polisin “orantısız güç kullanması” olayları tırmandırmıştır. Polis bizim polisimiz ama bu işi aslının da ortaya çıkması lazım.

*- Polisin içinde olmaz ama insanın aklından da geçiyor. Koca bir topluluk. Her kesimden her düşünceden insanlar var. Hükümeti zor duruma düşürebilmek için özellikle “şiddet” kullanıldı düşüncesi de insanın aklını kurcalıyor (!...)

*- Sonuç olarak bu eylem “ses getiren bir eylem oldu.”  Bu açıdan arkası gelebilir, her an tetikte olmak lazım.

«StartPrev12345678NextEnd»
Page 7 of 8